AKYAKA
16 Mayıs 2013 Perşembe
12 Mayıs 2013 Pazar
Bir de benim objektifimden Akyaka'yı izlemenizi isterim ;)
http://www.youtube.com/watch?v=iD-rejXPjOw&feature=youtu.be
http://www.youtube.com/watch?v=iD-rejXPjOw&feature=youtu.be
26 Nisan 2013 Cuma
Nail Çakırhan (d. 1910, Ula - ö. 10 Ekim 2008, Muğla)
Mimarlık Kariyeri
Mimarlık kariyerine ilk adımını, yine Halet Çambel'in Profesör Bossert ile birlikte kazılarını yürütmekte olduğu Karatepe'de attı. Karatepe çıplak beton açık hava müzesini, kazı evini ve diğer binaları inşa etti.
1963'te Ankara'da, projesi Turgut Cansever'e ait Türk Tarih Kurumu binasının inşaatını gerçekleştirdi. Almanya Büyükelçiliği'ne bağlı Alman Lisesi'nin yapımını üstlendi. Halet Çambel'in Chicago Üniversitesi ile işbirliği içinde kazılara başladığı Ergani'de bir kazı evi yaptı.
Halet Çambel - Nail Çakırhan çifti, Nail Çakırhan'ın bozulan sağlığı nedeniyle doktorların tavsiyesi üzerine 1970'de Akyaka'ya yerleşti. Nail Çakırhan burada geleneksel mimari özelliklerini günümüz şartlarıyla buluşturan ve çevre ve doğayla bütünleştiren bir ev inşaatı gerçekleştirdi. Ardından arkadaşlarından, özel kişilerden ve turizm işletmelerinden benzer evler yapması için teklifler aldı ve alanında bugün Akyaka Evleri diye bilinen ekolü oluşturdu.
Beton yerine ahşap evler inşa ederek çevreye saygılı mimariye öncülük etmesi kendisine 1983'te, dünyanın en saygın mimarlık ödüllerinden Ağa Han Mimarlık Ödülünü getirdi . Mimarlık eğitimi almamış bir kimse olarak bu ödülü alması mimarlık dünyasında alaylı-mektepli tartışması başlattı.
Çakırhan, ödülden sağladığı kaynakla Muğla'daki Konakaltı Hanı'nı Kültür Evi olarak restore etti. Ardından yörede çeşitli evler, oteller, tatil köyleri inşa etti. Ona ödül getiren evi, 1998yılında kültür ve sanat merkezi olarak hizmete girdi. Sanatçı, 11 Ekim 2008'de Muğla'da kolon kanseri nedeniyle hayatını kaybetti .
25 Mart 2013 Pazartesi
‘AKYAKA’ ADI NEREDEN GELİYOR?
Osmanlı dönemi belgelerinde “Akâbâd” ve “Akova” olarak geçmekte olan bu isim zamanla “Akyaka” ya dönüşmüş.
Osmanlı dönemi belgelerinde “Akâbâd” ve “Akova” olarak geçmekte olan bu isim zamanla “Akyaka” ya dönüşmüş.
TARİHTE AKYAKA; IDYMA
Gökova körfezinin kuzeydoğu köşesinde, sırtını Sakar Tepesine
yaslayan Akyaka beldesi, yaklaşık 2500 yıllık bir geçmişi olan antik
‘Idyma’ yerleşim yerinin devamı konumundadır. Doğuda, Muğla İlinin
Fethiye ve Kınık (Xantos) dışında kalan kısmı ile kuzeyde Afrodisyas,
batıda Bafa Gölü, Milas ve Bodrum (Halikarnas) sınırları içinde kalan
bölge ‘Karya’dır (Caria). Akyaka’nın da tarihi diğer Karya yerleşim
birimlerinden ayrı değildir. Karya, önce İyonlar ve Lidyalılar, sonra da
‘Castabos’ adlı Pers komutan tarafından işgal edildikten sonra (MÖ.6.
yüzyıl) Büyük İskender’in eline geçmiştir (MÖ. 334). Karya, İskender
İmparatorluğundan önce Hyssaldomus ve oğlu Hecatomnos ve Kraliçe
Artemisler tarafından yönetilmekteyken Karya başkenti bugünkü Milas
(Mylasos) idi. Büyük İskender’le başlayan Helenistik dönemde başkent
Halicarnasos, yani bugünkü Bodrum oldu. Kral (Satrap/Vali) Mausolus ve
karısı 2. Artemisia bu dönemde Karya şehirleri ve yönetiminde önemli rol
oynadı.
Akyaka bölgesindeki Idyma antik şehri deniz kenarındaydı ve antik
liman bugünkü İdiomos (Kadınazmağı) çayının hemen kuzeyindeydi. Sakar
tepesi eteklerindeki antik duvarlar ve Gökova köyü sırtlarındaki
mezarlar yerleşim yerinin güvenli olması açısından daha yukarılarda
olduğunu gösteriyor. İlk yerleşimin İdymos nehri kenarındaki Idyma’da
olduğu biliniyor. Idyma’nın yerleşim alanları arasında Akyaka,
doğusundaki Gökova köyü, (eskiden Kozlukuyu), bu köyün Yazılıtaş ve
İnişdibi mahalleleri ile Eski İskele mevkii bulunuyor. Karyalılar burada
da dağ yerleşimini tercih ederek, çevreyi ve denizi kontrol altına
aldılar. Bölgede kapsamlı bir arkeolojik kazı yapılmadığından kaya
mezarları ve sur kalıntıları dışında yüzeyde fazla bir kalıntı
görülmüyor. Restoranların bulunduğu azmağın hemen kuzeyinde ve yol
üzerinde MÖ. 4. yüzyılda yapılmış tek sütunlu bir mezar görülmektedir.
Tarih boyunca doğal kaynakları, iklimi, coğrafyası ve elverişli yaşam
koşulları ile insanoğluna kucak açan bu bölge, Karyalılar’ın ardından
birçok medeniyetin egemenliği altında kaldı. Idyma, Atina’nın
öncülüğünde “DELOS Deniz Birliği” tarafından yönetilen kentler arasına
girdi. M.Ö. 453-452 yıllarına ait birliğe katılım payları listelerinde
Idyma ismi geçmektedir.
Gökova Körfezindeki Sedir Adası’nda antik çağdan kalma birçok tarihi kalıntı vardır. Antik çağdaki ismi ‘Kedrae’ veya ‘Cedrae’
yeni adı ise ‘Sedir adası, ‘Şehir Adası’ ve ‘Kleopatra Adası’ olan bu
cennet ada Karya kral ailelerinin yazlarını geçirdiği yer olmuş. Düzgün
kesme taştan çok sayıda kule ile sur duvarları, Apollon tapınağı ve onun yerine sonradan yapılan kilise, hâlâ ayakta duran iyi korunmuş tiyatro, agora ve adanın antik liman kalıntıları görülmeye değer.
Hellenistik dönemde Büyük İskender’den sonra M.Ö. 3. ve 2. yy.’da
Rodos Birliğine ‘Rhodean Perea’ adıyla dahil edilen Cedrai tarihinde en
görkemli dönemi yaşamıştır. Adalılar, kendilerini Hellenistik dönem ile
Roma İmparatorluk dönemi arasında yaşamış ve Roma İmparatoru Vespasianus
zamanında yapılan ‘Idyma Konfederasyonu’ toplantısına şahit olmaktan
gurur duyup, şanslı kabul etmişler.
M.Ö. 129 yılında Karia, Roma’nın Asia eyaletinin bir parçası oldu.
Idyma’daki bir yazıta bakılarak Rodos’un M.Ö. 1 yüzyılda bu bölgeye
hâkim olduğu söylenebilir.
Rodoslular tarafından yönetilen bölge uzunca bir süre Bizans
idaresinde kaldıktan sonra, 12. yüzyılda Selçuklu Devleti’nin, 15.
yüzyılda Menteşe Beyliği’nin yönetimine geçti. Bu dönemde ‘Cova Çukuru,’
‘Gökabad’ ve ‘Gökova’ olarak bilinen bu topraklar, Menteşe Beyliği’nin
ardından 1420 yıllarında Osmanlı İmparatorluğuna katıldı.
Günümüzde İdyma kentine ait kalıntılar Gökova köyünden Kıran dağı
eteklerine kadar uzanıyor. Gökova köyünün hemen kuzeyinde eski Kozlukuyu
sırtlarında M.Ö. 4. ve 3. yüzyıllara ait takriben 200 metre uzunluğunda
‘akropol’ kalıntıları, Hellenistik dönem özelliklerini yansıtan taş
duvarlar, odalar ve sarnıç kalıntıları görülebilir.
Aynı tepenin doğu tarafında ise kaya mezarları (nekropolis) var. Tepe
boyunca uzanan kayalar oyularak elde edilen mezarlar ölümden sonraki
yaşam düşünülerek adeta bir ev gibi inşa edilmiş. Bu mezarlar bölgenin
çok eski bir yerleşim alanı olduğunu kanıtlıyor. Kaya mezarlarının en
iyi korunarak günümüze ulaşan örneği Akyaka-Gökova arasında, İnişdibi
olarak adlandırılan mevkide. Akyaka anıt mezarları görülmeye değer
yerler arasındadır.
M.Ö. 5. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şehrin kültürel
varlığının kanıtı İdyma gümüş ve tunç sikkeleridir. Antik kaynaklarda
adı geçen İdyma’nın kenarından akan İdymos nehri ise, bugünkü Çaydere
veya ‘Kadın Azmağı’dır. Sikkelerin üzerinde yer alan boynuzlu erkek
başı, bazı tarihçilerin öne sürdüğünün aksine ‘Çobanların Tanrısı Pan’
değil, nehir tanrısı İdymos’tur. Bölge Rodos yönetimindeyken basılan
gümüş sikkelerin ise ön yüzlerinde Rodos Apollonu’nun başı, arkasında
incir yaprağı vardır.
İdyma kenti ve çevresinde bugüne dek 15 yazıt bulundu. İçlerinde en
ilginçleri kuşkusuz Leto ve Aphrodit’e ait ortak rahip listeleridir. Bu,
Idyma’da Leto ve Aphrodite’e birlikte tapınıldığının bir kanıtı olarak
düşünülebilir.
Ortaçağ Idyma’sı ile ilgili sadece tek bir kısa yazıt bulunuyor.
Bununla birlikte Orman Bölge Şefliği arazisindeki Bazilika, Eren Dede
Türbesi altındaki kilise, Papazderesi mevkiindeki münzevihane ve oldukça
iyi korunmuş Orta Çağ Kalesi bu devirdeki Bizans varlığının kanıtları.
Kaleden Kadın Azmağı’na inen kapalı galeri, halen Akyaka’dan Gökova’ya
giden yolun sol tarafında görülebilir. Kalenin 12.yüzyılın ikinci
yarısında Bizans İmparatorluğu zamanında, sınır bölgelerini ve kıyıları
savunma amacıyla yapılan kalelerden biri olduğu sanılıyor.
Eski Yunan deniz kitaplarından (Portulant) Gökova Körfezinin (eski
adı Keramos) sonuna Kosma adının verildiği biliniyor. 13. yüzyılın
ikinci yarısından sonra Piri Reis 16. yüzyılda İdymos Deresi’nden
‘Gökova Suyu’ (Çaydere), Keramos’tan ‘Kerme Körfezi’ (Gökova Körfezi)
olarak söz eder ve kıyıların ayrıntılı bir haritasını verir.
Tarih kitaplarında ‘Ceramos’ olarak geçen ve şimdi belde olan Ören,
Menteşe Beyliği döneminde ‘Gereme’ olarak bilinirdi. Antik adını
çevresindeki dağlarda bulunan kireç taşlı kayalardan elde edilen kumla
burada imal edilen ‘seramik’ten aldığı düşünülüyor. Ceramos, Miken
seramiklerini örnek almış ve yapıtlarıyla ünlenmiş. Bugünkü Ören
beldesinde Helenistik, Roma ve Bizans dönemi kalıntıları mevcut olup, bu
nedenle yerel halk yerleşim yerine “tarihi sit alanı” anlamında ‘Ören’
adını vermiş. Akyaka-Gökova iskelesinden körfezin kuzey kıyısından
batıya uzanan asfalt yol 32 km sonra Ören’e ulaşır. Akyaka’dan araç veya
motosikletle Ören’e gidip antik şehrin doğusundaki tepelerde sur, mabet
ve diğer medeniyet izlerini görmek, uzun plajında yüzmek, kıyılarında
balık avlamak bir tatilci için tam bir kültür, doğa ve dinlence gezisi
olur.
Piri Reis’in haritasında İdymos Deresinin kuzeyinde bir Ortaçağ
Kalesi de yer alıyor. 17. yüzyılda yaşamış olan Evliya Çelebi’nin söz
ettiği Gökova’daki yıkık kalenin bu Ortaçağ kalesi olduğu sanılıyor.
Yine ‘Papazderesi’ mevkiinde bulunan yapı kalıntıları incelendiğinde o
dönemlerde şehre su getirildiğini ispatlayan pişmiş toprak künk
parçaları da görülebilir. Buradaki kaynaklardan beldeye hâlâ su
sağlanıyor. Maden iskelesi mevkiindeki kaya nişinin ise dinsel bir
amaçla yapıldığı sanılıyor. ‘Çınaraltı’ mevkiinin kuzeyinde birinci katı
ana kayaya oyulmuş ve körfezi denetlemek amacıyla yapılmış bir de
çiftli kule var.
Tarihçiler, Orman Bölge Şefliği’nde bugün ancak 3 apsisi sağlam
kalmış basilika ve Kozlukuyu’da bulunan küçük sunaktan dolayı İdyma’da
sağlık tanrısı Asklepios ve kızı Hygieia kültünün varlığını işaret
ediyorlar. Kilisenin çevresinde yapılan kazılar sonucu bulunan mimari
parçalar bugün Akyaka Belediyesi bahçesinde sergileniyor.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan
Süleyman 1522 yılında Rodos’un fethi için karadan bir sefer düzenleyerek
bu bölgeden orduları ile geçti. Kanuni, Akyaka ve Gökova üzerinden
Marmaris’e ulaşarak Rodos seferini gerçekleştirdi.
Akyaka-Gökova İskelesi, doğusundaki komşu yerleşim merkezi olan
Ören’le birlikte eski çağlardan beri denizden yapılan ticaret için yük
taşıyan gemi ve teknelerin uğrak yeri olmuştur. Karya bölgesindeki
ocaklardan çıkarılan mermer bu limanlardan ihraç edilirdi. Şimdi de aynı
işlem ve ticaret devam etmektedir. Ayrıca, 2. Dünya Savaşından sonra
bölgede mevcut zengin krom ve manganez madenleri bu limanlardan ihraç
edilmiş, yöre halkı maden işçiliğinden de 1970’li yıllara kadar geçimini
sağlamıştır.
AKYAKA MİMARİSİ ve NAİL ÇAKIRHAN
Akyaka denildiğinde akla ilk gelen, Nail Çakırhan’ın öncülüğünde
yerleşerek yaygınlaşan ve begonvillerle ayrı bir görünüme kavuşan ahşap
ağırlıklı mimarisidir. Akyaka evleri son derece özel yapıtlardır. Ulalı
usta sanatçı Nail Çakırhan (1910-2008), Ula’nın eski evlerini örnek
alarak, günümüzün modern mimarisi ile birleştirip, Akyaka’ya özgü bir
mimari doku oluşturdu. Mimarlık eğitimi almamasına karşın, geleneksel
mimarinin Akyaka’daki ilk örneği olarak kendi evini yaptı ve bu
çalışmasıyla Uluslararası Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazandı. Yöre
insanının sosyal ve ekonomik yaşantısının ihtiyaçlarına cevap verecek
şekilde yapılan bu evler, yörenin doğal kaynaklarından yararlanılarak
geliştirildi. Çakırhan, kendi evinden başka yerel ustalarla birlikte,
birçok ev ve otel projesini hayata geçirerek bugünkü Akyaka’nın mimari
ruhunun ortaya çıkmasını sağladı. 1983 yılından bu yana Akyaka evleri
aynı tarzdaki mimarileriyle yapılaşmasını sürdürüyor. Bu değerli insan
98 yaşındayken çok sevdiği, sevdalısı olduğu Akyaka’ya eserlerini
bırakarak maddi yaşamından manevi dünyasına göç etti. Onu, bir kez daha
minnet ve şükranla anıyoruz…
Çakırhan’a ait mimari tarzda hiçbir bina diğerine bitişik değil.
İçinde ve dışında bol olarak kullanılan ahşap bölümler zarif bir
işçilikle, ahşap oymacılığıyla adeta dantel gibi işleniyor. Her ev
begonvillerle sarılı, birbirinden bol çiçekli ve ağaçlı güzel bahçelere
ve mutlaka Muğla bacalarına sahip. Akyaka’da yıllardır doğal doku ve
güzellikle el ele veren bu mimari tarzın asla dışına çıkılmıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)